Günümüzdeki terör sorununa paralel olarak gündeme gelen önemli bir
konu, Batı ve İslam dünyası arasındaki ilişkidir. Bilindiği gibi 90′lı
yıllardan itibaren bazı yorumcular dünyanın bir Batı-İslam çatışmasına
gebe olduğunu ileri sürmüşlerdir. Samuel Huntington’ın Medeniyetler
Çatışması tezinin ana teması da budur. Oysaki bu tez, her iki medeniyet
içindeki bazı radikal va cahil unsurların etkisinin abartılmasından
kaynaklanan hayali bir senaryoya dayanmaktadır.
Gerçekte İslam medeniyeti ve Batı medeniyeti arasında bir çatışma
olamaz, çünkü Batı medeniyetinin temellerini oluşturan Yahudi-Hıristiyan
inancı, İslam’la çatışma değil uyum ve ittifak içindedir.
Kuran’da Yahudiler ve Hıristiyanlar “ehl-i kitap” olarak
isimlendirilirler. Bunun nedeni, her iki dinin mensuplarının da,
Allah’ın vahyettiği İlahi kitaplara tabi olmalarıdır. İslam’ın, ehl-i
kitaba karşı bakışı ise son derece adil ve merhametlidir.
İslam’ın ehl-i kitaba karşı adil tutumu, henüz İslam’ın doğduğu
yıllarda şekillenmiştir. Bilindiği gibi o dönemde Müslümanlar,
Mekke’deki putperestlerin baskı ve işkenceleri altında inançlarını
korumaya çalışan bir azınlık durumundaydılar. Bu baskıların şiddeti
nedeniyle bazı Müslümanlar Mekke’yi terk etmeye ve adaletli bir yönetime
sığınmaya karar verdiler. Peygamberimiz Hz. Muhammed, onlara
Etiyopya’daki Hıristiyan Kral Necaşi’ye sığınmalarını söyledi. Bu öğüde
uyan Müslümanlar Etiyopya’ya gittiklerinde, kendilerini sevgi ve
saygıyla karşılayan son derece adaletli bir yönetim buldular. Kral
Necaşi, kendilerine Müslümanların teslim edilmesini isteyen putperest
elçilerin isteklerini geri çevirdi ve Müslümanların, ülkesinde özgürce
yaşayabileceklerini açıkladı.
Ehl-i Kitabın Müslümanlar İle Ortak İnançları ve Değerleri
Hıristiyanların ve Müslümanların inançları pek çok yönden ortaktır.
Aynı şekilde Yahudilik de İslam’la pek çok ortak inancı paylaşmaktadır.
Allah Kuran’da Müslümanların ehl-i kitapla Allah’a imanda birleştiğini
“. Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz.” (Ankebut Suresi, 46) ayetiyle bildirir.
Her üç dinin mensupları da;
Allah’ın tüm evreni yoktan yarattığına ve tüm maddeye sonsuz kudretiyle hakim olduğuna inanmaktadırlar.
Allah’ın canlıları ve insanı mucizevi biçimde yarattığına ve insanın
Allah’ın verdiği bir ruha sahip olduğuna iman etmektedirler.
Ölümden sonra dirilişe, cennet ve cehennemin varlığına, meleklerin
varlığına iman etmekte, Allah’ın hayatımızı bir kader üzere yarattığına
inanmaktadırlar.
Tarih boyunca, Allah’ın insanlara Hz. Muhammed, Hz. İsa ve Hz. Musa
ile beraber Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz.
Davud gibi pek çok peygamber gönderdiğine inanmakta ve tüm bu
peygamberleri sevmektedirler.
Sadece inanç konularında değil, ahlaki değerler konularında da ehl-i
kitabın inançları Müslümanlarla uyum içindedir. Günümüzde; fuhuş,
eşcinsellik, uyuşturucu bağımlılığı gibi ahlaksızlıkların, bencil,
çıkarcı, acımasız insan modelinin hızla yaygınlaştığı bir dünyada, ehl-i
kitap ve Müslümanlar aynı erdemlere inanmaktadırlar: Namus, iffet,
tevazu, fedakarlık, dürüstlük, şefkat, merhamet, karşılıksız sevgi…
Ehl-i Kitabın ve Müslümanların Ortak Düşmanları
Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam’ı yaklaştıran bir diğer önemli
gerçek, çağımızda dünya genelinde etkili olan dinsiz felsefeler ve
bunların sebep olduğu felaketlerdir.
Çağımızın en tanınan ve insanlara en çok zarar veren ateist
ideolojileri arasında materyalizm, komünizm, faşizm, anarşizm, ırkçılık,
nihilizm, egzistansiyalizm gibi fikir akımları sayılabilir. Bunların
evren, toplum ve insan hakkındaki sahte teşhislerine, aldatıcı tanım ve
tasvirlerine kanan pek çok insan imanını kaybetmiş veya kuşkuya
düşmüştür. Dahası bu ideolojiler insanları, toplumları ve milletleri
büyük buhranlara, çatışmalara, savaşlara sürüklemiş ve dünyaya büyük
felaketler getirmiştir. İnsanlığın halen yaşadığı acılar, sıkıntılar ve
bunalımlarda da bunların payı büyüktür.
Adı geçen ideolojiler, Allah’ı ve yaratılışı inkar ederlerken ortak
bir temele, sözde bilimsel bir düşünce olan Darwin’in evrim teorisine
dayanırlar. Darwinizm, din aleyhtarı felsefelerin temelini oluşturur. Bu
teori, “canlılar tesadüfler sonucunda ve yaşam mücadelesi sayesinde
evrimleşirler” iddiasındadır. Dolayısıyla Darwinizm’in insana verdiği en
önemli telkin, “kimseye karşı sorumlu değilsin, hayatını tesadüflere
borçlusun, yaşamak için mücadele etmen, gerekirse diğerlerini ezmen
gerekir. Bu dünya çatışma ve menfaat dünyasıdır” telkinidir.
Bu Darwinist telkin, kuşkusuz ehl-i kitabın inançlarının ve Kuran’ın
mesajının tamamen zıttıdır. Dolayısıyla Darwinist telkin, her üç dine de
tamamen muhalif bir dünyanın temelini oluşturmaktadır.
Bu gerçek karşısında, Allah’a inanan ve O’nun öğrettiği güzel ahlakı
kabul eden ehl-i kitabın ve Müslümanların işbirliği yapması gerekir. Her
üç dinin mensupları, el ele vererek, zaten hiçbir bilimsel temeli
bulunmayan, sadece materyalist felsefe uğruna ayakta tutulmak istenen
Darwinizm’in yanlışlığını tüm dünyaya anlatmalıdır.
Antisemitizm İslam’a Tamamen Aykırı Bir Irkçılıktır
Çağımızda dünya barışını tehdit eden, masum insanların huzur ve
güvenliğini hedef alan ideolojilerin biri de antisemitizmdir. Yani,
Yahudilere karşı duyulan ırkçı nefret.
Antisemitizm 20. yüzyılda büyük felaketlere imza atmıştır. Nazilerin
Yahudilere karşı gerçekleştirdikleri zulüm ve katliamlar kuşkusuz
bunların en korkuncudur. Bunun yanı sıra dünyanın pek çok ülkesinde, pek
çok otoriter rejim Yahudileri hedef almış ve zulme uğratmıştır. Faşist
ideolojiye sahip örgütler, Yahudilere karşı kanlı saldırılar veya taciz
eylemleri düzenlemişlerdir ve bunun örnekleri günümüzde devam
etmektedir.
Peki bir Müslümanın antisemitizme bakışı ne olmalıdır?
Cevap açıktır: Her Müslüman, diğer tüm ırkçı ideolojiler gibi
antisemitizme de karşı çıkmalı, bu nefret ideolojisiyle mücadele etmeli
ve diğer tüm insanlar gibi Yahudilerin de haklarını korumalıdır. Her
Müslüman, İsrail’de veya diasporada olsun, dünya üzerindeki her
Yahudinin özgürce yaşama, ibadet etme, kimliklerini koruma ve ifade etme
haklarını tanımalı ve savunmalıdır.
Günümüzde Müslümanlar haklı olarak İsrail Devleti’nin işgalci, zalim,
mütecaviz politikalarını kınamaktadırlar. Ama elbette Siyonizm’in
suçları nedeniyle masum Yahudiler (İsrail vatandaşları dahil)
eleştirilemez.
Dolayısıyla bir Müslüman olarak İsrail işgaline ve devlet terörüne
karşı gösterdiğimiz tepkinin antisemitizmle hiçbir benzerliği olamaz.
İsrail’in karşı çıktığımız yönü, resmi ideolojisi olan Siyonizm’in bir
ırkçılık oluşudur. Antisemitizme karşı çıkmamızın nedeni de aynıdır.
Antisemitizm gerçekte pagan bir ideolojidir ve İlahi dinlere inanan
hiçbir insan tarafından savunulamaz. Bir antisemit, Hz. İbrahim’e, Hz.
Musa’ya veya Hz. Davud’a da düşmandır ki, bu insanlar Allah’ın seçip
insanlara örnek olarak görevlendirdiği kutlu peygamberlerdir.
Antisemitizm gibi diğer ırkçılık örnekleri de (örneğin zenci düşmanlığı
vs. gibi) yine İlahi dinlerin dışındaki çeşitli ideoloji ve batıl
inanışlardan kaynaklanan sapkınlıklardır.
Dahası antisemitizm ve diğer ırkçılık örnekleri incelendiğinde,
bunların Kuran ahlakına tamamen zıt bir düşünce ve toplum modeli
savundukları açıkça görülür. Örneğin antisemitizmin kökeninde nefret,
şiddet ve acımasızlık hisleri vardır. Bir antisemit, Yahudi insanların
(kadın, çocuk, yaşlı ayrımı olmaksızın) katledilmelerini, işkence
görmelerini savunacak kadar zalim olabilir. Oysa Kuran ahlakı, insanlara
sevgi, şefkat ve merhameti öğretir. Müslümanlara, düşmanları olan
kimselere karşı dahi adil ve bağışlayıcı olmalarını emreder.
Öte yandan antisemitler ve diğer ırkçılar, farklı etnik kökenden
gelen veya farklı inanıştaki insanların barış içinde birarada
yaşamalarına karşıdırlar. (Örneğin Alman ırkçısı olan Naziler ve Yahudi
ırkçısı olan Siyonistler, Almanlarla Yahudilerin birarada yaşamalarına
karşı çıkmışlar, her iki taraf da bunu kendi ırkı adına bir dejenerasyon
olarak kabul etmiştir.) Oysa daha önce belirttiğimiz gibi, İslam’da
böyle bir ayrım yoktur. Hucurat Suresi 13. ayette ırklar arasında en
ufak bir ayrım yapılmadığı gibi, farklı inançtaki insanların da aynı
toplum yapısı altında barış ve huzur içinde yaşamaları teşvik edilir.